Çocuklarımız ne yapıyor?
Çizgi film mi seyrediyorlar?
Acaba nasıl bir film seyrediyorlar? ..
diye merak duyuyor musunuz?
İsterseniz, ne demek istediğimi 1980’li yıllara kısa bir yolculuk ile açayım..
Belki 40’lı yaşlara uğrayıp geçenler o dönemleri daha kolay ve belki de bugünkü karmaşık ortamdaki bunalmışlıklarıyla biraz daha rahatlıkla hatırlayıp, beni daha iyi anlayacaklardır..
Ama benim sözüm yalnız onlara değil tabii, özellikle neye uğradıklarını hala kavrayamamış aramızda hatta, çok yakınlarımızda dolaşan ve yetişkin varsaydığımız şahıslara, daha da ileri idersek kendimize..
Bu arada onları belki de kimilerimizi veya bizden bazı parçaların görüngülerini, 90’larda yabancı ülkelere kaçırdığımız ve çoktan da, 80’lerin "Değiş Tonton" benzeri çizgi filmleriyle, bir takım güçlere kaptırmış olduğumuz için, bir gün ancak rastlantısal bir dönüşle geçici olarak buralarda yaşamaya başladıklarında, sanki yeni dünyanın canlı ihraç mallarıymış gibi tanıyıp, karşımızda bulabiliriz.
Öyle ki onları, bir takım işlerde düşük ücretlerle yabancı sermayeye ve anlayışlara koşa koşa ömür boyu hizmet etmeye hazır gönüllü olarak çalışır bile görebilirsiniz.. Ne de olsa küreselleşmeyi içimize sindirmişliğimizle hepimiz için bu artık kaçınılmaz olmuştur, tabii..
Onlar, biraz aptallaşmış mükemmelliklerine sadık ve göremedikleri bu düzene köle bir şekilde, fiziksel bedenleriyle ister döviz harcar olsunlar, isterse hayallerinde yurt içi ve dışı arasında mekik dokurken özentileriyle avunup dursunlar, artık çok boyutlu vicdani sorumluluk, herkesimin yakasını bırakmamaktadır..
Bizler, yani tüm insanlarımızın beyinleri hatta bilinç altları, her gün binlerce kod ve veriyle çeşitli şekillerde kültür savaşları kapsamında görünmez bir biçimde yıkanarak, rahatlıkla ezberlerle doldurulup tahrumar edilerek, bir de üstüne peşin bedel ile sertifikalandırılarak, ustalaşmış uzmanlar havasına sokulmasıyla, çevrenizde çok rahat gezinen, ironik geçimle aralarda rahatlayanlar kitlesi haline de gelmiş olabiliriz.
Ne de olsa, artık çoktan saat ücretleri vardır, yarı–zamanlı çalışma hayatının yaygınlaşmasında öncülük bile üstlenmişliğimiz illa ki olmuştur, sözüm ona bir de kendimizi böylelikle bağımsız sanmaktayızdır.
Gerçekten mesleki alanlarımızda bile diplomalarımıza karşın kendimizi, ciddi paralar ya da yaşamsal bedeller ödemeye maruz bırakarak gönüllü çekildiğimiz sanal alt alanlarda, ezberlediğimiz bir takım öğretilerle, ortalıkta çevremize yardım eli uzatır konumda bulsakta, televizyonlarda oynarken gülüp geçtiğimiz o eski çizgi filmlerden "DEĞİŞ TONTON" gibileri yüzünden, iç dünyalarımız çoktan alt üst edilmiş, belki de çevremizi de buna bulamaktan kaçınmayacak bir hale gelmişizdir.
Buna karşın durumlarımızı görebildiğimiz kadarıyla kendimizi, zamanında uyuduğumuz için kaybettiğimiz ama, bu ülkenin hamuru sayesinde tekrar kazanabileceğimiz bir insan olarak, hala kayıp saymamız gerektiği için, aslında korku-kaygı-heyecan dolu kapalı o iç dünyalardan çıkarmaya çalıştığımız o iç çocuklarımıza sürekli seslenmekte fayda görüyorum.
Çok üzülerek ama, hiçbir şeyden artık öyle kolaylıkla vazgeçmeyerek ve bu uğurda savaşmayı disiplinli bir bilinç edinerek, belki biraz uyarıcı ama, özellikle kafa açıcı olması dileğiyle, bu satırları çok gecikmiş olmasına karşın, tereddütlerimi yenip gecenin bu ilerleyen saatlerinde uyanıp, yazamadan geçemediğimi de bildirmek istiyorum.
Ne olursunuz, sizler, ne kadar ileri yaşta olursanız olun, daha geç olmadan büyüklerinizle veya yakınınızda halinizden anlayacak, belki biraz bilime, felsefeye merak duymuş, okul okumakla yetinmemiş, aydın olmayı becerebilme yolunda çaba harcayan, aktif çalışanlarla ya da aile kurabilmiş olanlarla paylaşın çocuklar, dostlar..
Eğer mümkünse, grup terapilerine katılın, durumun topluma yayılan boyutlarına vakıf olun veya uzmanlardan size uygun ciddi terapiler almaya hazırlayın kendinizi, hiç gecikmeden..
“Bizler aslında ne yaşıyoruz?” sorusunu soralım kendimize,
belki daha iyi kavrayabiliriz gerçeklerimizi o zaman..
Özellikle bir de, başkalarını da değişime zorlamaya kalkmadan önce..
Lütfen, ne olursunuz karşılıklı yıllarımıza ve emeklerimize yazık etmeyelim artık..
ÖNCE KENDİ SAMİMİYETİNİZİ PAYLAŞIN, KENDİNİZİ GİZLEMEYİN, UYGUN BİR YOLLA İFADE ETMEKTENSE KORKUP KAÇMAYIN.. BAŞKALARINI ÖYLE HEMEN DEĞİŞTİRMEYE KALKIŞMAYIN.. (Yani O "Değiş Tonton"larla artık kendinizi kandırmayın.. Kolaysa tabii.. "Yüksek iradeniz"le tersinin de kolay olduğuna inanın..)
"Kendini inkar edip, ezen insan başkalarına da aynı şekilde davranır.."
Çünkü O, küçüklüğünden beri özgüveni parçalanmış, kırılgan benliğinden kalan son parçaları da kaybetmeden bir arada tutmaya çalışan yapay bir varlık halini almıştır..
Davranışlar ve sosyal durum aynamızdır, onu iyi seyredelim.
Çok yakında pekala er geç kendini kandırma bitecek, kaçılacak bir yer kalmayacaktır. Hayat hep bunu getirir.
Durumu kabul edip bir yerden başlamak yerine, sürekli inkarı tercih etmek, hiç bir zaman sürekli işe yaramaz, o yüzden gecikmeden kolları sıvamak aklın gereğidir.
(İnanın bu içinde bulunduğumuz şartlar, cep telefonu, diz üstü bilgisayar değiştirmekten daha ciddi bir duruma taşıyor artık bizleri. Gerçeklerimizin farkına varabilmemiz için, gereksiz tüketimlerden kurtulup, önce kendimiz için nefes alıp, üretme zamanımızı ele geçirmenin peşine düşelim..)
Çağdaş Tiyatro-Absürd Tiyatro üzerine bir çalıştay ve performans sanatı hk.da yorumlarda sonradan çıkan dayanaklar için: http://cumhurkocalar-dans.blogspot.com/2008/04/oyuculuk-performans-ahika-tekand.html